7 Ocak 2013 Pazartesi

İş Dünyası = Çiftçilik.....




Son zamanlarda haberlerde ‘ mali uçurum ‘ tabiri ve dünya ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinden sıkça söz edilmeye başlandı. Üretim çıktılarında da ciddi bir düşüş görülmekte; ki bu da başka bir ekonomik durgunluğun habercisidir. 

Şu sıralar konuştuğum bir çok insan bana işlerini kaybetme veya daha az kazançla yüzleşme korkularından bahsediyorlar. Endişelerine ortak olduğum noktalarda ise onlara verdiğim tek cevap endişe edecek hiç birşey olmadığı ve bugünlerin gelip geçici olduğu. 

Size bu durumla birebir örtüşen bir çocukluk anımdan bahsedeyim… 



Önceleri geçinmenin yollarını arardım sürekli. En mantıklı seçenek çiftçilik yapmak ve elde ettiğim mahsulün satışını gerçekleştirerek para elde etmekti. Canla başla çiftçiliğe başladığımız ilk yılı hatırlıyorum.
Bir çoğumuzun çiftçilik hakkında hiçbir bilgisi yoktu, bu yüzden büyüklerimizin bizlere tavsiye ettiği şekilde yapıyorduk bütün işlerimizi. Daha önceden gelen bir tecrübeye sahip olmadığımız için, bir hektarlık bir araziye pirinç ekerek başladık. Yorulmak nedir bilmeden mahsülümüzün güvenli ve kusursuz bir şekilde yetişmesi için çabalıyorduk – ilaçlama, sulama, istenmeyen oluşumları önleme, mahsülün bulaşıcılardan arınması-. Bezdirici bir işti fakat hepimiz iyi bir mahsul elde etmek için seferber olmuştuk. Fakat sonuç hepimiz için süprizdi, 126 çuval pirinç elde etmiştik ! Tabiki ciddi anlamda özgüven kazanmıştık, sonuçta bu ilk girişimimizdi.
O kadar yüksek bir heyecanla bu işe kalkışmıştık ki; hasat sonrası için hiçbir plan bile yapmamıştık. Pirinçlerimizi depolayabileceğimiz bir ambar bile ayarlamamıştık. Bu yüzden çuvalları açıkta depoladık ve neredeyse çuvalların üzerinde uyuyorduk ! Düşünün artık ne kadar acemi olduğumuzu…
 
Başarımızı tekrarlamak için bir sonraki hasat sezonunu beklemeye başladık. Mahsulü ikiye katlamak için, öncekinden çok daha istekli çalışıyorduk. Sıkı bir çalışma ile ilk seferde 126 çuval elde etmiştik. O halde harcanan emek ikiye katlanırsa, karşılığı da ikiye katlanmalıydı değil mi ? Bu doğru orantıyı kurmak için matematik proseförü olmaya gerek yok. Ne yazık ki Filipinler’ de o yıl tarihinin en büyük tayfunuyla karşılaştı. Sadece yetişmekte olan mahsülümüz değil, aynı zamanda açıkta depoladığımız 126 pirinç çuvalı da, kapalı bir ortamda yer vermediğimiz için tamamen sırılsıklam olmuştu.


Kelimenin tam anlamıyla mahvolmuştuk ve neredeyse işi bırakacak noktaya gelmiştik. Fakat, ne kadar zor olsa da bir şekilde kendimizi toparlamak ve ekmeye devam etmek zorundaydık. 

Diyebilirsiniz ki nereden çıktı bu hikaye şimdi ? Maneviyat hiçbir zaman vazgeçilmemesi gerekendir. Ekinlerimizi kaybettikten sonra bir daha ekmedik. Peki düşünmemiz gereken nedir ? Çoğu zaman bu durumda kalmaz mıyız ? Gerçek şu ki ; hayatımızdaki bir çok şey bizim kontrolümüz dışındadır. Mevsimin neler getireceğini bilmiyorduk ama ortaya koyacağımız uğraşın, vereceğimiz emeğin kontrolü bizdeydi.  Aslında, bu kontrol edebileceğimiz tek noktaydı. 

İş hayatı da aynıdır – güzel günleriniz de olacak zor günleriniz de, fakat ne zaman olacağını bilemeyiz asla. Esas sorulması gereken soru; mücadele etmeyi bırakmalı mıyız ? Bizler çiftçierl gibiyiz–  fırsatlar tohumu ekiyoruz, buduyoruz, bakım yapıyoruz, istenmeyen gelişmeleri ortadan kaldırıyoruz ve mahsül almaya devam ediyoruz. Belki de şiddetli bir fırtına ile karşılaşacağız ve bu yıl ekonomik açıdan ciddi sıkıntılar çekeceğiz. Ne yazık ki şikayet etmek ve endişeye kapılmak bizleri hiçbir yere götüremeyecek ! İyi ve kötü günler hayatın bir parçasıdır, tıpkı gece ve gündüz gibi. 

Ne olacağına karar veremeyiz ama yapmamamız gereken öylece oturup beklemektir. Tıpkı bir kez kaybettiler diye çiftçilerin ekmekten, iş adamlarının yatırım yapmaktan vazgeçmedikleri gibi.

İyi Seneler!

Sevgilerimle,

Joseph Bismark



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder