Sanal Dünyanın Yadsınamaz Yükselişi
Çok kısa bir süre öncesine kadar Facebook, Twitter gibi sosyal
ağlarda biraz da olsa fazla vakit harcayanları anti-sosyal tipler olarak
yorumlamaktaydık. Fakat bugün gelinen noktada, ‘ sanal ‘ olarak
nitelendirdiğimiz bu alemin , yaşadığımız ‘ gerçek ‘ hayattan bile daha gerçek
olduğu kanısı oluşmakta. Sosyal medya, anti-sosyal bireyler yetiştirmekle
yargılanırken, bugün bu mecralara uzak kalanların birkaç yıl içerisinde
kültürel açıdan ciddi bir eksiklik içerisinde olacaklarını ve dünyayı bir adım geriden
takip edeceklerini iddia ediyor uzmanlar. Bizler E-ticaret alanında faaliyet
göstermekte olan bir topluluk olmamız dolayısıyla bu riski taşımasak da, gerek
bireysel olarak, gerek ekipsel bazda gerekse şirket bazında sosyal medyanın
sunmuş olduğu bütün fırsatları, işimizi geliştirmek amacıyla, en iyi şekilde kullanmak durumundayız.
Peki nedir bu sosyal medya ? Sanıldığı kadar ‘ sanal ‘
gerçeklerden mi ibarettir ? Ya da gerçek yaşantımız üzerinde ne gibi etkileri
vardır ?
Yıllar sonra sosyal medyanın tarihini kaleme almak
isteyenler; muhtemelen F.Ö. ( Facebook’dan
önce ) ve F.S. terimlerini ortaya çıkaracaklardır. Öyle tahmin ediyoruz ki Mark
Zuckerberg Facebook’ u kurarken ; 22 yaşında bir genç olarak, bütün dünyayı
geri dönüşümü olmayan bir değişimin içine sürüklediğinin farkında değildi. Ya da Alexander Graham Bell; 14 Şubat 1876' da ilk titreşimi göndermeyi başardığı gün sevinçten çığlıklar atarken, bunun birgün ' bir tık ' ile dünyanın öbür ucunu ayaklarımıza getirecek bir teknolojinin ilk adımı olacağını hayal bile etmemişti.
Uzun
yıllar gerçek kimliklerini gizleyerek; sanal isim – nick, rumuz - olarak
tanımlayabileceğimiz takma adlarla farklı platformlarda kendilerini tanıtan,
sayıları çok ciddi rakamlara ulaşan kitlelerin takip ettiği ve halk dilinde ‘
klavye delikanlısı ‘ olarak da lanse edilen aktif kullanıcılar başta olmak
üzere bütün internet kullanıcıları, Facebook’ un ilk dönemlerdeki sloganı olan ‘
İlkokul arkadaşımı arıyorum ‘ mantığıyla ilk defa gerçek kimlik bilgilerini
taşıyan profillerle karşımıza çıkmaya başladılar. Ve gerçek kimliklerin
kullanımıyla birlikte değişim başladı. Devam eden güncellemelerin ardı arkası
kesilmezken, hangi saatte, kiminle, nerede, ne yediğimize dair her türlü
bilgiyi depolamaya başlayan sonsuz bir veri tabanı merkezi oluştu ve oluşmaya
devam etmekte. Akıllı mobil uygulamalarla internete her noktadan erişim mümkün
olurken, bütün kullanıcıların internette bırakmış oldukları ‘ ayak izleri ‘ ile
hangi sitelerde ne kadar vakit harcadıkları, hangi ürünle ilgilendikleri ve
hangi yorumlarda bulundukları gibi bir çok bilgi bu sonsuz veri tabanı
merkezine kaydolmaya devam etmekte. Ve böylece perakende kuruluşları, hangi
tüketicinin hangi ürüne ihtiyacı olduğu bilgisini saptayabilmekte, ona göre
kişiye özel teklifler sunarak olumlu geri dönüşüm ihtimalini artırmaya
çalışmaktadır.
Artık şirketlerin kamusal prosedürlere ve tüketici haklarına
bağlı kalmaları yeterli gelmemektedir, bu yönlerini sosyal mecralarda
tüketicilere uygun bir dille ifade etmek durumundadırlar. Kurumların yapısını bilen
sadece yöneticileridir, dışarıdan bakan bir gözün , olması gerektiği gibi bir
bakış açısı ile size yaklaşması ise uygun pazarlama ve reklam çalışmaları ile
mümkündür. Artık insanlar tek yönlü pazarlama ve reklam çalışmalarından bıkmış
durumdalar. En sevdiği diziyi izlerken bile, reklamların başlamasıyla birlikte
zapping yapmaktan çekinmemekteler. Gazetelerdeki reklam sayfalarını okumadan hızlı
bir şekilde çevirmekteler. Aynı tepki
radyoda da geçerlidir. Bu yüzdendir ki artık reklam çalışmalarında sosyal
mecralara ayrılan payın oranı gitgide artmaktadır. Çünkü insanların sosyal
medyaya olan inançları artmaktadır. Televizyon reklamlarının tek taraflı oluşu
ve ürün sahibi kuruluşun doğal olarak satışa sunduğu bir mal veya hizmeti
övmesi kadar normal bir şey olmadığı için, bu alanda yapılan çalışmalara
tüketicilerin fazla bir güveni kalmamıştır. Sosyal medya öyle değildir, çünkü
orada markanın sahibi tüketicinin kendisidir. Eğer yaptığı ödemenin karşılığını
aldığına inanmış ise, markanızın bir avukatı gibi gerekli noktalarda gerektiği
gibi sizi savunacaktır. Eğer aksi bir durum söz konusu ise, olumsuz
düşüncelerini paylaşmakta ve bunun için gerekirse yeni bir site veya blog
oluşturma konusunda ( örnekleri mevcuttur ) ısrarcı olacaktır.
Peki size görsel veya yazılı basında yer alan ve ürün sahibi
tarafında belirli bir mebla karşılığında yapılan reklam mı, yoksa herhangi bir
form sitesinde diğer bir kullanıcı tarafından, hiçbir çıkar beklemeden sadece
üründe aradığını bulması sonucu onu yüceltmek veya beklediği hizmetle
karşılaşmadıkları için eleştirisini sunmak amacıyla yapılan yorum mu daha çok
inandırıcı gelmekte ? Kesinlikle ikincisi….Çünkü o yorum kendisi gibi ‘
herhangi birisi ‘ tarafından yapılmakta ve hiçbir çıkar taşımamakta olup , en
azından – yorumu yapan reklam verenin kendisi olmadığı sürece – son derece
doğal ve gerçekçidir. Artık tüketiciler markaların gerçek sahipleri, o yüzden
pazarlama stratejileri belirlenirken, yöneticiler kurumsal ve katı kurallardan vazgeçmeli, kontrolün tek hakimi
olamayacaklarını kabullenmeli ve tüketicinin sesine her zamankinden daha çok
kulak vermelidir. Bu yüzdendir ki sizlerin şirket olarak bütün paylaşımlarımıza
ilgi göstermeniz ve kesintisiz bir katılım içerisinde olmanız, hem kendinizi
hem de QNET Promosyon’ u daha iyi tanıtacak ve yeni gerçeklerin yazıldığı bu
mecrada ismimizin hak ettiğimiz şekilde duyurulmasını sağlayacaktır.
Bizler de QNET Promosyon olarak sosyal medyada sürekli aktif
olmak, şirketimizi, ürünlerimizi, yapımızı, misyonumuzu açıklamak ve kendimizi
tanıtmak amacıyla gerekli mecralarda varlığımızı sürdürmeye devam ettik ve
edeceğiz. Taşların sık sık yerinden
oynadığı, kuralların durmadan değiştiği, devletlerin yeni kanun çalışmalarına
başladığı bu süreçte, sizlerle birlikte sesimizin daha gür çıkacağından hiçbir
şüphemiz bulunmamaktadır.
Gelin, hep beraber bu değişimde biz de yer alalım, hatta değişime
yön verenlerden olalım…
QNET Promosyon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder